2 Aralık 2012 Pazar

Bitkin: naçar kimse?


Hale hale dolunayı fark ettiği gecenin üstünden üç sabah geçmişti. Mesaisini tamamlamış, günlük terapilerini bitirmiş ama yine kendisine sıra gelmemişti.
Belki de gelmesini geciktiriyordu.
Ceplerinde elleri, cepkeninde hüznü; evine doğru yürüyordu. Uzaktan gören bir insan onun ayık olduğuna kalıbını basabilirdi ama o aslında yalpalaya yalpalaya yürüyordu çünkü yıpranmış ve argın ruhu artık fizyolojisini de ufaktan etkilemeye başlamıştı. İki gecedir akşam olduğu an yorgunluk çığ gibi çöküyordu ensesine.
Ve ensesinden ellerine.
Ve ellerinden diline.
Aynaya baktığında alnındaki kırışıklıkları fark etti bu arada. Çok takmadı. Kimi kandırıyoruz? Bildiğin morali bozuldu. Ama bu ayrı bir problemdi.

- Çaresizlik diye bir şey dünya üzerinde çok az konu için geçerli olabilir. “İki husus için tabîbin yapabileceği bir şey yoktur: Ahmaklık ve yaşlılık...” böyle buyurmuş İmam Şâfî.
Diye başlamışken iç mülahazaları; ne yapacağı konusunda düşündü. Düşünmeyi istedi. Ama zihni de hayli yorulmuş olacak ki pek bir şey düşünemedi. Hoş, zihin yorulmaktan başka neye yarardı ki? Zihin yorardı, yorulurdu; fıtratı bunu gerektirirdi. Bunu kendi içinden söylerken kendini kandırdığını ve kaçak dövüştüğünü anladı. Biraz utandı.

- Şimdiye kadar nezaket ve beyefendiliğin, inceliğin ve çelebiliğin yararını gördüm. Fakat zararı oldu mu tam oluyor... Ama siz, bunu kibir olarak algılamayınız. Zira gurur aldanmak demektir. Halbuki ben bunu gururla söylemiyorum; bilakis zararını tadarak ve canım acıyarak söylüyorum.

Burada birden niye bizimle konuşmaya geçti bilinmez. Belki de açıklama ihtiyacı hissetti. Sözünü kestik, ayıp ettik aslında. Ama durun. Daha önemli şeyler var.
İnsan anlaşılmayı ister mi?
İster.
Peki insanı sadece anlaşılmak tatmin edebilir mi?
Bunun net bir cevabı var aslında. Ademoğlu çaresizliğe düçar olduğunda sadece anlaşılmayı istemez. Bu ona yetmez. Zira asıl istediği, asıl kendi üzerinde aranıp da bulamadığı, fersah fersah kuyulara inip de yeraltından dahi çıkaramadığı, kendinden geçip de başka zihinlere sorduğu yegane şey dermandır. Bu, anlaşılmanın önüne geçer.

Bir şair hüznünün anlaşılmasından ve bunu hissettirebilmekten haz duyar. Ama onun derdi zaten duygu ifşasıdır. Şair derman aramak için yazmaz. Dermanı arayışını anlatır. Sonunda bulsa da bu hoş bir şiirdir. Bulamasa da. Bu biraz riya kokuyor gibi? Haklısınız da. Fakat şu an mevzumuz bu değil.

Uzun ve saklı arayışlarında birkaç kez serap birkaç kez de rüya görmek dışında bir halt bulamayan ademoğlu sonunda durur.
Zihni de yormaktan yorulur.
Ve bundan; önce usanır.
Birkaç gün geçer alışır.
Ve çok kısa bir an daha geçer; bu an ki, çaresizliğiyle yaşamayı seçtiği andır
-Attila İlhan eğilir ve der ki-
İnsan bir akşamüstü ansızın yorulur.

1.12.12 23:52
Yeryüzünde bir gece