13 Mart 2013 Çarşamba

Ufak fırsatlar



Musée du Louvre'a sağ yanını dönmüş bu heykel muhtemelen Tour de Eiffel'e bakıyor. Nereye baktığı mühim değil. Benim içimi acıtansa -tabii ki asıl can yakan arka fonda Erik Bey'in terennüm ettiği eserdir- şu heykelin narûh olmasına rağmen içinde bulunduğu haletidir. Dahası benim ömrümde şimdiye dek bir kez gidebildiğim bu şehirde bu heykeli göremeyişimdir beni hüzünlendiren. Kulağımıza üflenen eşsiz notalar ile o da bizim gibi mest olmuş durumda.
Şöyle güz aylarından birinde hafif yağmurlu ve serin bir hava, içimde gömlek artı hırka ayaklarımda rahat rahat şehri arşınlayabileceğim pabuçlar ile bu heykelcik her nerede ise onun yanında üç dakika (bir sigara yakımlık yani) yahut yedi dakika (rûhum o anda orada ne kadar süreye gereksinim duyarsa doymak için o kadar dakika) dursam fena mı olurdu... 
An'lar, anılar önemlidir.
Fotoğraf, video, yazı bunların hiçbiri o ânı yaşamayı bire bir hissettiremez.

Şimdi desem ki yaşamak güzel, kıymetini bilelim. Her fırsatta en ufak şeylerle unutlmaz ânlara gark olalım. Sokağın ortasında yere düşmüş duran bir turunç meyvesine kocaman anlamlar yükleyelim mesela. Eksik yorumlamak mümkün. Çok da umrumda değil açıkçası. Nasıl istenirse öyle anlaşılabilir.