29 Mayıs 2013 Çarşamba

gündüz kaçar gece yakalanırsın



sesim ağlamaklı oldu birden
çok garipti
daha önce hiç olmamıştı
hazan düğümlenmişti de boğazımda
sesime yansımamıştı
sönük bir açılışın burukluğu
buruktan da öte bir incinmişlik,
beni kendimden ürpertmeye yetti
ve sonra biraz ıslandım.
yetmedi.
bayağı ıslandım
paçalarımın altında çamuru hissedene dek.
yetti.
ama başım kuru kaldı...

biri sadrımı içeriden sıkıp sıkıp bırakıyor...

bu kıvrak raylarda
kömürü hüzün olan bir lokomotiften ne farkım var
buharımın zehri sadece bana

oysa ben de isterdim
bacamdan bembeyaz bulut çıksın
kirli beyaz martılar değil

*

sıkılıyorum bunalıyorum
elimde değil
hayatımda hiç basmamış hafakanlar,
savuşturduklarıma benzemeyen karabasanlar uğruyor yatağıma.
tamam diyorum gelin.
hepiniz gelin.
nasıl olsa birazdan iki yanımdaki perdeler açılacak ve biteceksiniz

...velakin
umduğum gibi olmuyor
yastığıma gömecek kadar
çenem yerinden çıkacak kadar
nabzım ikiyüzü bulacak kadar
sıkıyorlar

elde var şefkat tokadı...


Nisan'ın dördü, yer-yön oryantasyonumu kaybettiğim bir gece, 2013

23 Mayıs 2013 Perşembe

Bir sancı sırasında akla düşen şehir

Bazı şehirler vardır.
Ömrünüzde bir kere gidersiniz.
Gece varır,
gece gezer,
4-5 saat anca kalır
sonra yola koyulursunuz.
Ve gönlünüzde yer kaplar bu şehirler. Gündüz gözüyle görseniz aynı etkiyi bırakmayacaktır belki de.
Ve 7 yıl sonra bir gece yatakta kıvranırken -pat değil- cız diye gelir zihninize bu şehir.

Gjirokastër;
7 yıl aradan sonra ilk defa...